Türkiye’de kimi iç kaynaklı kimi dış kaynaklı olmak üzere 1991-2020 arasında defalarca siyasi, ekonomik veya son olarak covid 19 gibi küresel salgın gibi çeşitli nedenlerle krizler yaşamıştır. Bundan sonrada benzer krizler yaşanacaktır.
Bu kriz dönemlerinde İş dünyamızda ortaya çıkan sorunları analiz ettiğimizde hemen hemen aynı sorunlarla karşılaştıklarını görürüz.
Bu sorunların en önemlisi ;
“Aşırı Borçlanma ,Kur riski, Finansal Kontrol ve risk Yönetimidir.”
Genel olarak Türkiye de olduğu gibi Gaziantep te şirketlerimizin büyük çoğunluğu borçla büyümektedir. Yatırımlarını öz kaynaklarının çok üzerinde bir borçlanmayla gerçekleştirmekte ve bu borçlanmayı genel olarak faiz oranı nedeniyle yabancı para cinsinden (YP-USD/EURO) üzerinden yapmaktadır.
Normal dönemlerde firmalarımızın finans sorunu olmaz. Bankalar firmaların gelmesini beklemeden firmaları ziyaret ederek kredi limitlerini azami oranda yükseltmeye çalışarak firmaları kredi kullanmaya teşvik ederler , kriz dönemlerinde ise bankalar kredi vermeye pek hevesli değildir, firmalara da ziyaretler azalır, yeni limit artışı yapmadıkları gibi mevcut limitleri kullandırmada dahi yeni şartlar ve faiz oranları öne sürerler, bu durum bankacılık açısında normal durumdur sonuçta herkes güncel risk durumuna göre yeni bir pozisyon almaktadır.
Finansa kolay ulaşılan dönemlerde gerçekte var olan ve pek görünmeyen sorunlar, kriz dönemlerinde Yabancı finansal kaynaklara ulaşmak zorlaştığından Finans ve nakit yönetimi bozulan firmalar sorunlar yaşamaktadır. İş hayatında borçlanma mutlaka olacaktır, ama döviz geliri olmayan bir firmanın döviz cinsinden borçlanması her dönem kur riski taşıdığı anlamına gelir, Bu riski göze alıyorsanız kriz dönemlerinde kur artışları nedeniyle varlıklarınızın erimesine veya yok olmasını da göze almanız gerekecektir.
Döviz dengesi (-) olan, yabancı para cinsinden borçları alacaklarından fazla olan firmalar kur riski taşıyan firmalardır. Kur riski karşılanabilir oranda olmayan firmalarımız yılların emeği ve birikimi ile oluşturulan varlık ve sermayelerini bir günde değer kaybı nedeniyle erime riski ile karşılaşmakta ve firmanın aktif varlıklarının borçları karşılama oranı düşmektedir.
Şirketlerimiz bünyelerinde mutlaka her dönemde “ Finansal Kontrol ve Risk yönetimini sistemlerini “oluşturması gerekmektedir. Bu konu önemi nedeniyle önceki bir köşe yazımda detaylı olarak açıklanmıştır, Okurlarım “Krizden Çıkış, Başarılı Nakit Akış Yönetimi ile mümkün” yazıma internetten ulaşabilirler.
İş hayatında borçlanma her dönem olacaktır, önemli olan borçlarımızın varlıklarımıza oranıdır.
İki oran çok önemlidir. Bunlar,
1-Kaldıraç Oranı:
Finansal Kaldıraç Oranı = Yabancı Kaynak Toplamı / Aktif Toplamı (Varlıklar)
Kaldıraç oranı, şirket varlıklarının ne kadarının yabancı kaynaklarla karşılandığını ortaya koymaktadır. Bu oranın yüksek olması, firmanın yüksek oranda borçla finanse edildiğini, kredi verenler açısından firmanın emniyet marjının dar olduğunu, firmanın yüksek borçluluğa bağlı olarak yüksek faiz yükü altına girdiğini ifade eder.
Yüksek orandaki borçluluk faiz ve anapara geri ödeme yükümlülüğü esnasında firmanın sıkıntıya düşebileceğini ve risk taşıdığını göstermektedir. Genel kabul gören oran (0,50)’dir, Türkiye gibi sermayesi yetersiz olan ülkelerde (0,60) kabul edilebilir hatta enflasyon dönemlerinde veya kredi maliyetlerinin çok düşük olduğu durumlarda bu oranın (0,70)’e kadar çıkmasına izin verilebilir.
2- Cari Oran
Bir işletmenin kısa vadeli borçlarını karşılayabilme gücünü ortaya koyan cari oran dönen varlıkların kısa vadeli borçlara oranlanmasıyla hesaplanmaktadır. Cari oranın gelişmiş ülkelerde (2) iki olması yeterlidir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde cari oran için 1,50 kabul edilebilir bir orandır.
Cari Oran = Dönen Varlıklar / Kısa Vadeli Yabancı Kaynaklar
Cari oran, işletmenin genel likidite durumunu ortaya koyarak işletmenin net çalışma sermayesinin yeterli olup olmadığını ortaya koyar. Cari orana çalışma sermayesi oranı da denilmektedir.
(Net Çalışma Sermayesi = Dönen Varlıklar-KVYK)
Cari oranın (1,50)’den küçük olması durumunda likidite durumunun kötü olup olmadığına emin olabilmek için stok devir hızı ve alacak devir hızına da bakmalıyız. Cari oranı düşük olan şirketin stok devir hızı ve alacak devir hızı yüksekse şirket kısa vadeli borçlarını ödemede zorluk çekmeyebilir. Bu kriz dönemlerinde İş dünyamızda ortaya çıkan sorunları analiz ettiğimizde hemen hemen aynı sorunlarla karşılaştıklarını görürüz.
Bu sorunların en önemlisi ;
“Aşırı Borçlanma ,Kur riski, Finansal Kontrol ve risk Yönetimidir.”
Genel olarak Türkiye de olduğu gibi Gaziantep te şirketlerimizin büyük çoğunluğu borçla büyümektedir. Yatırımlarını öz kaynaklarının çok üzerinde bir borçlanmayla gerçekleştirmekte ve bu borçlanmayı genel olarak faiz oranı nedeniyle yabancı para cinsinden (YP-USD/EURO) üzerinden yapmaktadır.
Normal dönemlerde firmalarımızın finans sorunu olmaz. Bankalar firmaların gelmesini beklemeden firmaları ziyaret ederek kredi limitlerini azami oranda yükseltmeye çalışarak firmaları kredi kullanmaya teşvik ederler , kriz dönemlerinde ise bankalar kredi vermeye pek hevesli değildir, firmalara da ziyaretler azalır, yeni limit artışı yapmadıkları gibi mevcut limitleri kullandırmada dahi yeni şartlar ve faiz oranları öne sürerler, bu durum bankacılık açısında normal durumdur sonuçta herkes güncel risk durumuna göre yeni bir pozisyon almaktadır.
Finansa kolay ulaşılan dönemlerde gerçekte var olan ve pek görünmeyen sorunlar, kriz dönemlerinde Yabancı finansal kaynaklara ulaşmak zorlaştığından Finans ve nakit yönetimi bozulan firmalar sorunlar yaşamaktadır. İş hayatında borçlanma mutlaka olacaktır, ama döviz geliri olmayan bir firmanın döviz cinsinden borçlanması her dönem kur riski taşıdığı anlamına gelir, Bu riski göze alıyorsanız kriz dönemlerinde kur artışları nedeniyle varlıklarınızın erimesine veya yok olmasını da göze almanız gerekecektir.
Döviz dengesi (-) olan , yabancı para cinsinden borçları alacaklarından fazla olan firmalar kur riski taşıyan firmalardır. Kur riski karşılanabilir oranda olmayan firmalarımız yılların emeği ve birikimi ile oluşturulan varlık ve sermayelerini bir günde değer kaybı nedeniyle erime riski ile karşılaşmakta ve firmanın aktif varlıklarının borçları karşılama oranı düşmektedir.
Şirketlerimiz bünyelerinde mutlaka her dönemde “ Finansal Kontrol ve Risk yönetimini sistemlerini “oluşturması gerekmektedir. Bu konu önemi nedeniyle önceki bir köşe yazımda detaylı olarak açıklanmıştır, Okurlarım “Krizden Çıkış, Başarılı Nakit Akış Yönetimi ile mümkün” yazıma internetten ulaşabilirler.
İş hayatında borçlanma her dönem olacaktır, önemli olan borçlarımızın varlıklarımıza oranıdır.
İki oran çok önemlidir. Bunlar,
1-Kaldıraç Oranı:
Finansal Kaldıraç Oranı = Yabancı Kaynak Toplamı / Aktif Toplamı (Varlıklar)
Kaldıraç oranı, şirket varlıklarının ne kadarının yabancı kaynaklarla karşılandığını ortaya koymaktadır. Bu oranın yüksek olması, firmanın yüksek oranda borçla finanse edildiğini, kredi verenler açısından firmanın emniyet marjının dar olduğunu, firmanın yüksek borçluluğa bağlı olarak yüksek faiz yükü altına girdiğini ifade eder.
Yüksek orandaki borçluluk faiz ve anapara geri ödeme yükümlülüğü esnasında firmanın sıkıntıya düşebileceğini ve risk taşıdığını göstermektedir. Genel kabul gören oran (0,50)’dir, Türkiye gibi sermayesi yetersiz olan ülkelerde (0,60) kabul edilebilir hatta enflasyon dönemlerinde veya kredi maliyetlerinin çok düşük olduğu durumlarda bu oranın (0,70)’e kadar çıkmasına izin verilebilir.
2- Cari Oran
Bir işletmenin kısa vadeli borçlarını karşılayabilme gücünü ortaya koyan cari oran dönen varlıkların kısa vadeli borçlara oranlanmasıyla hesaplanmaktadır. Cari oranın gelişmiş ülkelerde (2) iki olması yeterlidir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde cari oran için 1,50 kabul edilebilir bir orandır.
Cari Oran = Dönen Varlıklar / Kısa Vadeli Yabancı Kaynaklar
Cari oran, işletmenin genel likidite durumunu ortaya koyarak işletmenin net çalışma sermayesinin yeterli olup olmadığını ortaya koyar. Cari orana çalışma sermayesi oranı da denilmektedir.
(Net Çalışma Sermayesi = Dönen Varlıklar-KVYK)
Cari oranın (1,50)’den küçük olması durumunda likidite durumunun kötü olup olmadığına emin olabilmek için stok devir hızı ve alacak devir hızına da bakmalıyız. Cari oranı düşük olan şirketin stok devir hızı ve alacak devir hızı yüksekse şirket kısa vadeli borçlarını ödemede zorluk çekmeyebilir.
İBRAHİM AVŞAROĞLU